
Sonra, konudan konuya geçiş yapan, akla sorular düşüren Fırat, bahsi görüntü kirliliğine getirdi. Evet, inanılmaz boyutlarda görüntü üretiliyordu. Bir bombardıman altındaydık. Neyse konusu, onun yalnızca görünen yüzünü gösteren taslaklar, fotoğraf olarak hemen her alanda yer alıyor, amansızca tüketiliyordu. Üretilen bu fotoğrafların sorgusu suali bir yana, yol açtığı vahim duruma parmak bastı Fırat. Anlamından koparılıyor her şey nesneye dönüştürülüyordu. Acılar, sorunlar ve sıkıntılar, çelişki ve haksızlıklar, trafik kazaları, ecelsiz gelen ölümler, savaşlar, yıkımlar ve yoksunluklar… bunca görüntü altında kanıksanıyor, içi boşalıyor ve sıradan, hatta olağan bir hale dönüşüyordu.
Derken, “varlıkta yok olmak“ diye bir cümle kurdu. Çok yönlü düşüneceğimiz bu söz öncelikle, konumuzun parçası olmaya, onunla bağlar kurmaya, anlamaya ve hissetmeye gönderme içeriyordu. Öte yandan varlığımız ne kadar belirginse, bunun o kadar risk doğuracağını da. Öznenin, kendi hali olamama durumu, çoğunluk fotoğrafçının varlığı ile ilgilidir ki bunu çoğumuz biliriz. Ne ki fotoğrafçı, konusunun parçası olunca, içine girince, kanıksanınca, bu durum, ancak o zaman bertaraf edebilir. Ki o tümce, buna yakın anlamlar taşıyordu…
Sözü bir ara ülkemiz fotoğrafına getirdi. Ve fotoğraf anlayışımızın nasıl ve kimlerden etkilendiğine. Bugüne nasıl gelindiğine. Şimdilerde hangi anlayışlarla neler yapıldığına. Popülist kaygılara… Amerika ve Avrupa’nın belgesel fotoğrafına vurgu yaptı. Ülkemizde, bu alanda nerdeyse yok denecek kadar çok az iş üretildiğine. Avrupa’dan kimi amatör derneklere özgü kreatif fotoğraf anlayışının bizde belgesel fotoğraf anlayışı olarak vuku bulmasına değindi. “Gittim, gördüm ve iki teneke filmle döndüm” klişesini hatırlattı. Çok önemli ve üzerinde enikonu düşünülmesi gereken görüşlerdi bunlar. “Sarsıldık” yanı sıra söylediği çok şeyle…
Sözü ve söylediklerimi daha fazla uzatmayacağım. Ki söz konusu söyleşiye dair söylenecek çok şey olmasına karşın. Lakin buraya göz süren, çalışmamızın öznesi olan her arkadaşımızdan da az çok katkı, görüş ve değerlendirme beklediğimi de hatırlatarak.
Ama beni en çok etkileyen, dillere pelesenk olmuş bir tanımı, başka türlü yorumladı ki, sözlerimi bununla noktalayacağım. Fotoğraf için, Latince kökeni de hatırlatılarak, “ışıkla yazı yazmak” ifadesi kullanılır. Bunu eksik ve yetersiz bulan Kamil Fırat’sa ışık için “doğal(lık)”, çizgi içinse “kültür” benzetmesi yahut eklemesi yaparak, söz konusu ifadeyi daha manalı, daha derinlikli ve nitelikli bir tanıma taşıdı…
Engin Kaban
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder