"Fotoğraf okuma"lar...


“Eleştiriye açık olan gelişir...”
 

Abant Gölü’nden okunmak üzere beş fotoğraf geldi. Bunları tek tek okumaya çalışsam da, kimi zaman ortak değerlendirmelerde de bulunacağım. Ki bu değerlendirmeler, "maalesef büyük çoğunluğu ve geriden gelenleri de etkileyen oryantalist ve batılı fotoğraf anlayışına, bunun yansıması olan 'güzel fotoğraf' görüşüne ve 'piyasa'ya, 'klişe' ve 'sığ' olana bir eleştiri, bir manifestodur da…

Yaratıcı, yani özgün işler üretebilen her hangi kişi, hiç kimseyi yansılamadığı gibi onların bire bir etkisinde de kalmaz. Esinlenir, ama her zaman kendisi gibidir. Yaratıcılığı ortaya koymanın, kendi gibi yaşamanın elbet sıkıntıları, bir bedeli vardır. Ancak her şeye rağmen kendimiz gibi olmak bizi güçlü ve bahtiyar kılar. Bunlar bir yana en mühimi, bizi zenginleştirir…

Öncelikle her fotoğrafın içeriksel ve biçimsel bir yapılanma ile oluştuğunu hatırlatmalıyım. Ve fotoğraf okunurken içerik ve biçim üzerinden yola çıkılır. Ancak daha çok biçimde takılı kalan fotoğrafların ve değerlendirmelerin aksine unutulmaması gereken asıl mesele şudur: Görüntüdeki biçim, o fotoğrafın içeriğine hizmet etmelidir ki hem fotoğraf okunaklı olsun hem de anlamsızlık bertaraf edilsin. Diğer yandan fotoğraf disiplini kendi kuramı ve kavramı içinde karşılığını bulsun. Fotoğrafın yaratılmasındaki etki ve neden ortaya konsun ve ortak bir dil veya ifade biçimi oluşabilsin…

Şimdi, elbet öznel olan bu değerlendirmelerim, fikri ve düşünsel anlamda, dilerim bir nebze katkı sağlar, bir nebze ufuk açar...




Aysel Hamurcu  "İsimsiz

Tamamı, bir-iki küçük müdahale dışında teknik olarak kusursuz fotoğraflardan Aysel Hamurcu'nun çalışması ile başlıyorum. Yürekte yarattığı güçlü bir etkisi var bu fotoğrafın. Diğerlerinde olduğu gibi yalnızlığı, uzaklaşmayı ve bilinmezi çağrıştırıyor. Öyle ya! “Nereye gidiyor o insan, neden orada” gibi bir sürü soruyu getiriyor beraberinde. Uzaktaki insanın perspektifin doruğunda yer alması görüntüye estetik bir haz katarken aynı zamanda fotoğrafın -bana göre- punctum’unu oluşturuyor. Ve o “leke”, espasta kapladığı alan itibariyle niceliksel olarak küçük de olsa fotoğrafı güçlü kılan baş öge. Anlatımı bir peyzaj olan bu fotoğrafta bize yakın olan insanın, bir bank ile örtüşmesi ve belirsiz hareketi, evet şansızlık. Keşke birkaç adım geride olsaydı dediğinizi duyar gibiyim. Öte yandan gri ve beyaz hâkimiyetinden ötürü üşüten etkisi ile daha da güçlenen bu görüntüyü, yolun rengi ise çatışmaya dönüştürüyor. Atmosfere adeta müdahale ediyor. Göze ısrarla takılan bu alan, “hangi sebeple o formu aldı” diye de düşündürüyor insanı. Yürek sahiplerini, orada olma isteği ile buluşturan bu naif çalışma, kışa dair önyargıyı da kırarak, dışarıda olunması gerektiğine, onun başka tatlarına, yarattığı güzelliklere de gönderme yapıyor.


  
Gülsüm Yener  "Bekledim gelmedin"

Gülsüm Yener, çalışmasına verdiği isim ile bizi bir hikâyeye yönlendiriyor. Elbet bu tavır, görüntünün sunduğu öteki anlam ve etkileri bertaraf etmiyor. Ancak yine de Yener, ruh dünyasında oluşan etkiyi vurgulamaya hacet duymuş. Biçimsel yapılanma altında sözü edilecek kompozisyon hesaplarına aykırı kadrajı, dikkatlerden kaçmıyor. Bunu açmadan önce, beyaz alanın baskınlığını azaltan öndeki taştan, konuda yer alan biçim, renk ve ağırlık dengesinin yerli yerinde olmasından söz etmek gerek. Bakış yönünde boşluk önermesine inat, fotoğrafta ana konu olan insan, fotoğraftan çıktı çıkacak gibi duruyor. Bu durum, fotoğrafı hayli dinamik kılıyor. Buna fütürist bir etki diyebiliriz. Ve birisini, bir şeyleri bekledikten sonra oradan ayrılan insan, söz konusu etkiyi güçlendirdiği gibi, izleyicinin düş dünyasına ve tahayyülüne bir sürü kapı aralıyor. “Beklediği kimdi”, “acaba erken mi terk etti” gibi ilk akla gelen sorular gibi daha başkalarına da açık duruyor, görüntü. Belki, daha düşük enstantane ile kar yağışının belirgin hale getirilmesi mümkün görünen bu fotoğraf da diğerleri gibi teknik açıdan sorunsuz. Dikeyleri, tam da dozajında dengeleyen yatay çizgilerle de başarılı bir grafik oluşturuyor. Ancak fotoğrafa yakından bakan gözlerin dikkatini, bank üzerinde duran ve anlaşılmaz koyu bir leke çekiyor. İlk bakışta ve klişe değer yargıları ile gözü rahatsız eden bu öğe, unutulmuş bir eşya gibi duruyor. Belki de, sevgiliye iade edilen bir ayrılık hediyesidir…



Ayşe Bibin  "Hayat dair"

Ayşe Bibin, “hayata dair” başlıklı çalışması ile bizim dışımızdaki hayatlara dikkat çekiyor. Hayat deyince insan yaşamı akla gelse de, bu görüntü hayata başka mecradan baktığı gibi öteki hayatları da anımsatıyor. Öyle ya! Evrenin tek sahibi insanoğlu mu? Öte yandan bu görüntü, insan ile doğa ilişkisini, benzerliğini ve bizim hayatımızda mevcut olguların doğada da var olduğunu ya da doğadan geldiğini de söylüyor. Ancak biçimsel yapılanmasında göz, öndeki ağacın arka planla çakışmasından rahatsız oluyor. Fotoğrafçı, az daha yukarıdan bakıp bu rahatsızlığı giderebilirdi. Bunun dışında pek başarılı bir kompozisyon çizen bu görüntüde, öndeki ağacın yeri hayli estetik duruyor. İzleyiciye göre az daha solda olması öngörülmesine rağmen. Çevresinden bir parça olmasına karşın bu tek ağaç, sanki o kalabalığa meydan okuyor. Tek başına o çokluğa direniyor. Bu meydan okumada gençliğinin de payı yok değil. Öte yandan fotoğrafa yakından göz sürenler, karşı kıyıdaki o sarımsı renge takılmadan edemiyor. Bu soluk ve soğuk renklerle bezeli fotoğrafı kıran o ton, aynı zamanda fotoğrafa bir başkalık katıyor. Belki burada görüldüğü itibariyle gökyüzü daha koyu olabilirdi. Çözülmesi mümkün bu küçük detaylar dışında başarılı olan bu fotoğraf, her ne kadar bildik bir görüntü gibi dursa da, karşı kıyıdaki “tekdüze” çoğunluğa tek başına dikilerek, hayata dair bir duruş, bir örnek ve bir gönderme içeriyor…



Yavuz Ekincioğlu  "Düş gölü"

Yavuz Ekincioğlu, “düş gölü” adını yakıştırdığı çalışmasıyla düş ile gerçeğe, onların arasındaki ince çizgiye, düşümüzde var ettiğimiz görüntülere ve bir düş güzelliğindeki manzaralara gönderme yapıyor. Özellikle pus içinde kalmış o ev, suyun buğulu hali bu etkiyi öne çıkaran öğeler arasında. Dahası belli belirsiz seçilen ve bir rüyadan çıkmış gibi görünen o ev, öndeki güçlü lekelerle bir denge oluşturuyor. Bu asimetrik denge, aynı zamanda fotoğrafı pek estetik kılıyor. Ancak fotoğrafı estetik kılan yalnızca o değil. Fotoğrafın solunda yer alan iskele ya da benzeri kütlenin çizdiği perspektif ve su dibinin o tuhaf rengi, fotoğrafa görsel olarak zenginlik katıyor. Belli ki fotoğrafçıyı hayli etkileyen o gölün buğusu ve tuhaf rengi, bir düşü çağrıştırmış. Görüntünün hemen sağ altında göze çarpan bir dal misali o leke ise olmasa da olurdu diyebileceğimiz konumda. Erişilmesi zor gibi uzaklarda duran ve insanı davet eden o evin sağında yer alan koyuluğun, ormanın diğer kısmında da olması önerilebilir. İzleyiciye sunulan böylesi bir atmosfer karşısında yalnızlığı hissetmemek, ürpermemek elde değil. Ancak tüm bunlara karşın görüntü, saflığı ve uyumluluğu çağrıştırarak huzur vermekten de geri kalmıyor…



Sema Sezer  "Huzur"

Sema Sezer, “huzur” ismini koyduğu bu çalışması ile didaktik bir tavır takınırken, izleyicisini başka yollara saptırmadan derdini beyan ediyor. Yalnızlığı çağrıştırsa da yine de huzur veren bu monocrom çalışma, görsel olarak pek başarılı. Bu görsellikteki en büyük pay, ağaçların suya vuran şavkı, boş banklar ve ağaçların dizilimdeki doğru kadraj elbet. Usta eli bu kompozisyonu rahatsız eden ve çözümlenebilir tek unsursa görüntünün sol üst köşesini delen gökyüzü. Huzurun yanı sıra soğukluğuna rağmen insanda izleme hissi uyandıran bu görüntü, insan elinin deydiği, ancak çevreye uyumlu her nesnenin ve yaratının kimi zaman doğaya pek yakıştığını da gösteriyor. Kıyıdan az uzak bank, gövdeleri ile daha belirgin ağaçların arasında kalan o anlaşılmayan karartı dışında, tartışmaya kapalı bu fotoğraf, siyah-beyaz etkisiyle de ayrı bir estetiğe sahip.

Fotoğrafçının antenleri başka deyişle duyargaları her yana sürekli açık olmalıdır. Deneyim, gözlem, kendini yenileme, geniş bir bakış açısıyla zenginleşen birikim, ortaya konacak fotoğrafların içeriğini derinleştirir, zenginleştirir ve ona yeni ve bambaşka boyutlar kazandırır.

Engin Kaban

(Geçen yıllarda, Abant Gölü'ne gerçekleştirdiğimiz bir gezi sonrasını yaptığım okumalardan.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder